Sal Khan: Tüm Dünya İçin Olası Bir Eğitim Felaketini Hala Önleyebiliriz
< Haberlere Dön

Khan Academy’nin kurucusu olarak söylüyorum, olası bir “Eğitim Felaketi” kapımızı çalmadan bu durumu önleyebiliriz. Sanal okullar hiçbir zaman yüz yüze eğitimin yerine geçmeyecek, ancak bu konuda daha iyisini yapabiliriz çünkü kendimizi geliştirebileceğimiz birçok alan var.

Sal Khan, Khan Academy’nin kurucusu, 13.08.2020.

- New York Times'da yayınlanan yazının tamamı -

Dünya üzerindeki öğrencilerin birçoğu önümüzdeki eğitim-öğretim yılında, hatta daha da sonrasında evden eğitim görmek zorunda kalabilir. Eğitimciler ve aileler doğru araçlarla donatılmaz ise, bu durum tüm dünyayı etkisi altına almış bir eğitim krizinden, eğitim felaketine dönüşebilir.

46 dilde 100 milyondan fazla kullanıcıya ücretsiz online eğitim içeriği, ders videosu ve interaktif alıştırmalar sunan, kâr amacı gütmeyen bir eğitim kuruluşu olan Khan Academy’nin kurucusu olarak, online eğitim denince ilk akla gelen insanlardan biri olabilirim. Her şey 16 yıl önce, Boston’da analist olarak bir serbest yatırım fonunda çalışırken başladı. O zaman evlilik sürecindeydim ve 12 yaşındaki kuzenim Nadia bizim yanımıza geldiğinde matematikte zorlandığını öğrendim. Kendisi New Orleans’ta yaşadığı için ona her gün uzaktan özel ders vermeyi teklif ettim. Birkaç ay içinde seviye olarak sınıfın geri kalanını yakalamıştı. Bu ücretsiz özel ders haberi aile içinde yayıldı ve 2006’ya geldiğimizde, kendimi 15 kuzen ve aile dostuna kısıtlı serbest zamanımda ders verirken buldum. Matematik alıştırmaları için bir yazılım geliştirmeye ve anlatımları da videolar üzerinden yapmaya karar verdim. Bir de baktım ki yüklediğim bu videoları kuzen ve tanıdıklarımın dışında tanımadığım insanlar da izlemeye başlamış. Bugün ise bahsi geçen bu aile projesi artık benim hayatımın misyonuna dönüştü: Herkese, her yerde, dünya standartlarında ücretsiz eğitim sunabilmek için Khan Academy ekibiyle birlikte çalışıyorum.

Öncelikle, şunu açıkça belirtmek isterim: Uzaktan eğitim çoğu öğrenci için, iyi bir yüz yüze eğitim deneyiminin yerini geçemez. Yalnızca uzaktan eğitim vermek, hedeflediğimiz standartların altında kalan bir uygulama olur, ancak pandemi sebebiyle bunu yapmak zorundayız. Son birkaç aydır, uzaktan eğitim sürecine dahil olan öğretmenlerle oldukça yakın çalışıyorum ve hep beraber fark ettiğimiz bir durum var: Yüz yüze eğitim için tasarlanan eğitim programları, koronavirüsün dönüştürdüğü dünyada işe yaramıyor.

Online dersler, okulun sunması gereken sosyal-duygusal deneyim açısından yetersiz kalıyor. Hepimizin derin arkadaşlıklar kurduğu, muazzam öğretmenlerden ilham aldığı ve motive olduğu, hatta başkalarıyla işbirliği yapmak gibi çok önemli becerileri geliştirdiğimiz yer okuldu. Pandemi süresince çocukların hayatının tüm yönleri “uzaktan” olmaya başladığı için, insanların birbiriyle kurduğu bağlantı ve iletişimi güçlendirmek açısından uzaktan eğitimin üzerindeki yük daha da arttı.

Online ortamda replike edilen geleneksel dersler aynı zamanda çok uzun ve öğrencinin dikkatini bir video konferans dersi boyunca sağlam tutmak için yeteri kadar etkileşimli değil. Alışageldiğimiz kağıt üzerinden verilen ödevler, öğrencilere yeteri kadar geri bildirim verilmesine, ya da öğrencilerin neler öğrendiklerine dair öğretmenlere yeteri kadar bilgi verilmesine imkan tanımıyor.

Dolayısıyla, sadece online eğitim veren sanal bir okul, yüz yüze eğitim yapılan okulun hiçbir zaman mükemmel bir muadili olamayacak, ancak mevcut durumdan iyisini başarmak da elimizde.

Öğrencilerin hem akademik hem de sosyal-duygusal gelişimini desteklemek için öğretmenin liderliğinde canlı video konferans oturumları yapılması büyük önem arz ediyor. Oturumlarda bir yandan akademik kazanımlar hedeflenirken, diğer yandan da sosyal etkileşimin sürdürülebilmesi için gerekli ortam sağlanmalı. Burada izlenebilecek ana akış, her bir temel konu için, 30-45 dakikalık oturumlardan haftada iki veya üç defa yapmak olabilir. Fakat, bu dersler sadece konu anlatımı yapılan senkron dersler olmamalı; çünkü iletişim tek taraflı olduğunda canlı bile olsa asenkron dersler gibi öğrencileri işin içine katmakta yetersiz oluyor. Zoom ve benzer araçlar ile yapılan senkron oturumlarda ne yazık ki çoğu zaman etkileşimin çok az olduğunu gözlemliyoruz. Canlı oturumlar öğrenciler ve öğretmenler arasında ve aynı zamanda öğrencilerin kendileri arasında konuşabilmelerine ve sınıf olarak etkileşim içinde olmalarına olanak sağlamalı. Mesela, oturum esnasında öğretmenler rastgele şekilde çocuklara söz vermeli, böylece çocuklar yalnızca ekrana bakan pasif özneler yerine öğrenme sürecinde aktif bir rol alabilmeli. Öğretmenler sürekli bir biçimde çocuklardan soruları beraber çözmelerini ve sınıfla düşüncelerini paylaşmalarını istemeli. İdeal şartlarda, sanal olarak öğrencileri gruplar halinde esas oturumdan ayrı daha küçük oturumlara bölmek de mümkün olmalı. Bu sayede öğrendikleri konuları beraber tartışmalarına, birbirlerine yardımcı olmalarına ve öğrenme sürecinde daha aktif rol almalarına olanak sağlanabilir.

Sal Khan NY Times

Sizlerle, geride bıraktığımız bahar döneminde tanıdığım birçok öğretmenin uyguladığı bir iyi uygulama örneği paylaşabilirim. Zoom üzerinde matematik dersi gören altıncı sınıf öğrencilerini ele alalım. Öğretmen, birden fazla yolla çözülebilecek zor bir matematik sorusu soruyor. Soruyu açıklarken iki-üç dakika harcıyor, daha sonra öğrencilerine soruyu çözmeleri için 10 dakika veriyor. 10 dakika sonra öğretmen, öğrencilerden video konferans yazılımındaki canlı sohbet modülü veya oylama özelliği yoluyla cevabı vermelerini istiyor. Bu cevaplara bakarak 30 öğrenciyi 5’erli gruplara ayırıyor ve 10 dakikalığına her bir grubu ayrı bir sanal odaya gönderiyor. Bu süre boyunca her gruptan cevaplarını kıyaslamaları ve çözüm yöntemlerini tartışmaları isteniyor. Bu yöntem sayesinde öğrenciler sosyal etkileşime giriyor ve güçlü bir akran öğrenimi için uygun ortam sağlanıyor. Oturumun sonunda 30 öğrenci tekrar ana oturumun gerçekleştiği odada toplanıyor ve her bir grubun neler öğrendiği tüm sınıf tarafından bir arada tartışılıyor.

Bunun yanı sıra, öğretmenler yüksek kaliteli online araçlar kullanarak, asenkron olarak öğrencilere yeteri kadar alıştırma yapmaları için fırsat verebilir ve videokonferans ortamında senkron derslerde vakit yetmeyen konularda çalışmaya devam etmelerini isteyebilirler. İşin güzel tarafı, bu gibi online kaynaklar yardımıyla öğrenciler kendilerine en uygun hızda ve istedikleri zaman alıştırma yapabiliyorlar. İdeal yol haritası, öncelikli konular matematik, okuma ve yazma olmak üzere günde konu başına 30-45 dakika harcamak olabilir. Öğretmen gerçek zamanlı raporlarla hangi öğrencilerin sürece dahil olduğunu ve gelişim gösterdiğini, hangi öğrencilerin yardıma ihtiyaçları olduğunu görebiliyor. Kişiselleştirilmiş alıştırmalar ile her bir öğrenci, öğrenimindeki boşlukları doldurmak ve ustalaşarak öğrenmek için en çok ihtiyacı olan konulara odaklanabiliyor. İdeal olarak veliler de öğrencilerin gelişimini gösteren verilere ulaşıp onların öğrenme yolculuğu takip edebilmeli.

Bu arada, bazı öğretmenlerin derslerini videoya aktararak YouTube ya da benzeri platformlarda yayınladıklarını görüyorum. Bu durum onlar için son derece zahmetli ve yorucu olmalı. Fazlasıyla vakit harcadıklarından eminim. Ancak, bu öğretmenlerin mutlaka yapması  gereken bir şey değil. Ne de olsa internette neredeyse her konuda bir video dersi var. İçinde bulunduğumuz süreçte omuzlarında birçok yük taşıyan öğretmenlerin zamanı çok değerli ve bu değerli zamanlarını öğrencileriyle etkileşim ve iletişimi sürdürmek için kullanmalarının daha önemli olduğunu düşünüyorum. Halihazırda internette var olan konu anlatım videolarını yeniden üretmek yerine; öğretmenlere, öğrencileriyle nasıl daha etkileşimli bir öğrenme ortamı kurgulayabilirler, bu konuda sınıfa özel tasarım yapmaları ve uygulamaları için özgürlük tanınması gerekir. Bu sayede öğretmenler zaman kazanacak ve enerjileri artacaktır. Sonuç olarak hem öğrenciler için daha aktif ve sağlıklı bir öğrenme deneyimi sağlamak, hem de öğretmenlerin evde stüdyoya kapanıp Khan Academy tarzında videolar kaydetmekle uğraşmak yerine öğrencilerin ihtiyaç duyduğu kişiselleştirilmiş desteği sunmalar için ortam hazırlayabilir ve uzaktan eğitim dahi olsa eğitimdeki insan faktörünü ön plana çıkarabiliriz.

Son olarak, uzaktan eğitim sebebiyle öğrencilerin kendi işlerini kendilerinin yapıp yapmadığını kontrol etmek zorlaştı. Öğrencilerin normalde dağarcıklarında bulunmayan bilgiler sebebiyle iyi not alması ya da tam tersi bir durumdan kaçınmak için, eğitimcilerin öğrencilerin yaptıklarının orijinal olup olmadığını, yani kendi emeklerinin bir sonucu olup olmadığını teyit edebilmek üzere basit mekanizmalara ihtiyaçları var.  Örneğin, öğretmenler öğrencilerinden sınavı çözerken ve sesli düşünürken kendilerini kayıt etmelerini isteyebilirler.

Tabii, şu ana kadar bahsettiğim her şey öğrencilerin çeşitli teknolojik araçlara ve internete erişimi olduğu; ya da okullarının veya ailelerinin onları uzaktan eğitim için gerekli şartlara ulaşabilmeleri için desteklemeye yetecek kadar kaynakları olduğu varsayımına dayalıydı. Ancak elbette, geçtiğimiz aylarda deneyimlediğimiz uzaktan eğitim süreci tüm dünyaya gösterdi ki endişe verici bir biçimde çok fazla öğrencinin evlerinde bu olanaklara yeteri kadar erişimi yok. Tüm bu konuştuklarımızın gerçekleşebilmesi için önce bu durumu düzeltecek somut adımların atılmasına ihtiyacımız var. ABD’de Meclis’e öğrenciler arasındaki dijital uçurumun kapatılması için yapılan #ConnectAllStudents (#TümÖğrencileriBağlayın) çağrısı aksiyona yönelik bir örnek olabilir.

Aynı zamanda, öğrenci ve öğretmenlerin internet erişimi güvence altına alındıktan sonra onlara farklı konularda destek sunacak daha fazla ücretsiz ve ticari amaç gütmeyen dijital araçlara ihtiyacımız var. Bu sebeple Khan Academy’nin çalışma alanına giren işler dışında ben aynı zamanda schoolhouse.world adlı bir projede eğitim gönüllüleriyle beraber çalışıyorum. Bu proje, her öğrenciye online ortamda ücretsiz özel ders desteği sunmayı amaçlıyor. Unutmayın, ancak ve ancak elimizden gelen her şeyi yaptığımız sürece tüm dünyayı etkileyen bu sağlık krizi ve ona eşlik eden ekonomik krizin koca bir öğrenci nesli üzerinde felaket etkiler yaratmamasını, eğitimlerinde aşılamaz boşluklar oluşmamasını ve öğrenmeye devam etmelerini sağlayabiliriz.

Sal Khan

Khan Academy'nin Kurucusu

13.08.2020

New York Times