Salman Khan: Neden Oğluma Zeki Olduğunu Asla Söylemeyeceğim?
< Haberlere Dön

5 yaşındaki oğlum okumayı yeni öğrendi.

Her gece, beraber yatağına yatıyoruz ve o bana kısa bir kitap okuyor. Tabi, her akşam takıldığı bir kelime oluyor. Dün geceki kelime “minnetle” (“gratefully”) idi. Oldukça eziyetli geçen bir dakikanın ardından kelimeyi sonunda çözdü. Sonra bana dönüp: “Baba, bu kelimeyle nasıl uğraştığımı gördüğün için memnunsun değil mi? Sanırım beynimin büyüdüğünü hissedebiliyorum.” Gülümsedim: Oğlum “öğrenme odaklı bir zihnin” göstergesi olan en temel belirtileri kelimelere döküyordu. Ama bu tesadüfen olmuyor. Son zamanlarda, birkaç yıldır takip ettiğim bir araştırmayı hayata geçirmeye çalışıyorum: Oğlumu, zaten iyi olduğu konularda başarılı olduğunda değil, sadece zor bulduğu şeylerde azim gösterirse övmeye karar verdim. Ona zorluklarla mücadele ettiğinde beyninin büyüdüğünü söyledim. Öğrenme odaklı zihinleri inceleyen derin araştırmalar ve oğlumla yaşadığım kişisel deneyimler sayesinde ikna oldum: Evet, zihnin öğrenmeye odaklı olması, öğreteceğimiz herhangi bir şeyden çok daha önemli olabilir.

Araştırmacılar uzun bir süredir beynin bir kas gibi çalıştığını biliyor: Beyin, ne kadar çok kullanılırsa o kadar çok gelişiyor. Araştırmalar gösteriyor ki, nöral bağlantılar en çok, kolay şeyler yaparak sürekli başarı kazandığımızda değil, zor şeylerle uğraşırken hata yaptığımızda oluşuyor ve artıyor.

Bu demek oluyor ki, zekâmız sabit değildir ve zekâmızı geliştirmenin en iyi yolu da zorlanabileceğimiz ve hata yapabileceğimiz işlerle uğraşmaktır.

Ancak maalesef herkes bunun farkında değil. Stanford Üniversitesi’nden Dr. Carol Dweck, uzun yıllardır öğrenmeye odaklı zihinleri araştırıyor. Dweck, çoğu insanın iki zihniyetten birini benimsediğini söylüyor: Sabit ya da gelişme odaklı. Sabit zihniyet, yanlış olsa da şuna inanır: insanlar ya zekidir ya da değildir ve zekâ genlerle belirlenmiştir. Gelişme odaklı zihniyetteki insanlar ise, kapasitenin ve zekânın çaba, mücadele ve hatalarla geliştiğine inanırlar ve doğrusu da bu! Dweck’e göre sabit zihniyette olanlar, başarı olasılığı yüksek olan işler için çaba gösterirken, mücadele etmek zorunda kalabilecekleri işlerden kaçınırlar ve bu da öğrenmelerini kısıtlar. Öte yandan, gelişme odaklı zihniyette olan insanlar ise, mücadelelere kucak açarlar, azim ve çabanın öğrenme sürecinin sonuçlarını değiştirebileceğini anlarlar. Tahmin edebileceğiniz gibi ikinci grup, kendini etkin şekilde daha fazla zorlar ve entelektüel olarak daha çok gelişir.

İyi haber şu: Zihniyetler öğretilebilir ve biçimlendirilebilir. Esas heyecan verici olan Dweck ve ekibinin bu konuda “gelişme odaklı zihniyet müdahaleleri” diye isimlendirdikleri teknikler geliştirmiş olmaları. Bu tekniklere göre, iletişimde ufak değişiklikler ya da görünüşte zararsız gibi duran yorumlar bile bir insanın zihniyetinde oldukça uzun süreli etkiler yaratabilir. Örneğin, birinin doğuştan gelen bir özelliğini ya da yeteneğini övmek (“Ne kadar zekisin!”) yerine birini yaşadığı bir süreçle alakalı övmek (“Bu problemle mücadele etme şeklin çok hoşuma gitti”), kişide gelişme odaklı zihniyeti güçlendirmenin bir yoludur. Süreci övmek, gösterilen çabayı onaylar; yeteneği övmek, kişinin sabit bir özelliği dolayısıyla başarılı olduğu (ya da olmadığı) fikrini güçlendirir. Bunu Khan Academy’de de görüyoruz. Öğrenciler, beynin bir kas gibi olduğunun altını çizen ve azim ve cesaretlerini öven mesajlara maruz kaldıktan sonra Khan Academy’de öğrenmeye daha fazla zaman ayırıyorlar.

İnternet gelişme odaklı zihniyete sahip bir kişi için cennettir. Khan Academy, kitlesel çevrimiçi açık dersler (KÇAD) ve internetteki diğer platformlar; zihninizin gelişmesine yardım edecek sonsuz sayıda içeriğe benzeri görülmemiş bir erişim imkanı sunar. Ancak toplum, gelişme odaklı zihniyetler daha fazla yaygınlaşmadan, bu olanağı tam anlamıyla kullanmayacaktır.

Peki ya bu durumu tamamen değiştirirsek? Kontrolümüzde olan tüm imkanları önemsediğimiz insanlarda gelişme odaklı bir zihniyet oluşturmak için kullansak? Bu, Khan Academy’den ya da matematikten çok daha öte bir şey. Bu yöntemi, çocuklarınızla nasıl iletişim kurduğunuzdan iş yerindeki takımınızı nasıl yönettiğinize, yeni bir dili ya da müzik aletini çalmayı nasıl öğrendiğinize kadar her şeye uygulayabilirsiniz. Eğer toplum bir bütün olarak öğrenme mücadelesine kucak açsa, bunun global insan potansiyeli açısından nelere varacağı konusunda hiçbir sınır yoktur.

Ve işte size bir sürpriz: Bu makaleyi okuyarak, siz de “gelişme” odaklı bir zihniyet “geliştirme” konusunda yolu yarıladınız. Araştırmalara göre araştırmanın kendisine maruz kalmak bile (örneğin, beynin soruları doğru yaptığında değil yanlış cevaplar verdiğinde daha fazla geliştiğini bilmek) kişinin zihniyetini değiştirebilir. İşin diğer yarısıysa araştırmadan edindiğiniz bilgileri başkalarıyla paylaşmak. Bu yüzden öğrenme mücadelesini öven bir video hazırladık. Sonuç olarak, oğlum ya da başka birisi bana öğrenme ile ilgili bir soru sorduğunda, onların sadece tek bir şeyi bilmelerini istiyorum. Mücadeleye ve hatalara kucak açtıkları sürece her şeyi öğrenebilirler.

Salman Khan

Khan Academy Kurucusu

 

* Makalenin Huffington Post’ta yayınlanan orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.

Çevrenizde "Matematikten, teknolojiden, müzikten, fizikten hiç anlamam!" diyen birileri mi var? Eğer varsa bu yazıyı ve videoyu onlarla da paylaşarak her şeyi öğrenebileceklerini hatırlatabilirsiniz!

Her Şeyi Öğrenebilirsin!

Siz de paylaşarak Türkçe Eğitimde Fırsat Eşitliğini güçlendirmeyi hedefleyen bu gönüllülük ve sosyal sorumluluk kampanyasına destek verebilirsiniz.

www.herseyiogrenebilirsin.org

herseyiogrenebilirsin@khanacademy.org.tr